Migren öncesinde hastalar genel bir kirklik ve nöbetin baslamasindan 12-24 saat
kadar önceye uzanabilen tanimlayamadiklari bir huzursuzluk yasarlar; böylece
nöbetin yaklastigini anlarlar. Bazen migren nöbeti ön belirti vermeden,
beklenmedik bir anda, örnegin rahat bir uykudan sonra baslar. Ama genellikle
ruhsal gerginlik ya da adet döneminin yaklasmasi gibi hizlandirici etkenler
vardir.
Migrenden hemen önce yasanan ve bas agrisinin baslayacagini
gösteren \"aura\" dönemi, belirtileri sara nöbeti öncesindekilere benzedigi için
bu adla anilir. Hastalarin çogunda ayrica kisa bir süre için bir gözde görme
alanini sinirlayan canli bir isik çizgisi (pariltili skotom) belirir; bu görme
kusuru basin karsi tarafinda agri baslayinca ortadan kalkar.
Agri siddetli, zonklayici ve ilerleyici özelliktedir. Baslangiçta gözün
üzerinde yogunlasir, sonra sakak bölgesine yayilir. Migrenin tuttugu bas
yarisinda deri duyarligi artmistir; deriye dokunmak ya da en küçük bas
hareketleri agriyi baslatabilir. Hasta ses ve isiga karsi da asin duyarlilasir;
bu nedenle sessiz ve karanlik bir ortam ister. Istah kesilir. Bulanti, kusma ve
halsizlik sik görülen öbür belirtilerdir.
Migren nöbetlerinin süresi çok degiskendir; kisa süreli nöbetler birkaç
saatten 12-24 saate kadar, agir migren nöbetleri ise birkaç gün sürebilir.
Asin idrar çikartilan hizli bir çözülme dönemiyle nöbet biter. Migrenden
hiçbir iz kalmayan hasta normal yasamina döner.
√ Migren Nedenleri
Migrenin nedenleri ancak varsayimlarla açiklanmaktadir.
Bugüne degin yapilan gözlem ve deneyler, hastaligin klinik tablosuyla ilgili
sinirli bilgilere doyurucu bir yorum getirememistir.
Migren uzun zamandir damar ya da sinir sistemine bagli bir hastalik olarak
açiklanmaktadir. Damar sistemiyle ilgili oldugu varsayimA önceleri daha çok
benimsenmistir. Ama son zamanlarda sinir sistemine bagli oldugu görüsü
yayginlasmaktadir. Damar sistemini temel alan görüs, migrenin kafa atar
damarlarinin agrili genislemesinden kaynaklandigim savunur.
Gene bu
kurama göre genisleme öncesinde de belirli bir odakta siddetli bir damar
büzülmesi görülür. Büzülme nedeniyle beynin bazi bölgelerine gelen kan akimi
yavaslar; buna bagli olarak da bazi oksijen yetersizligi ve belli noktalarda
geçici sinir sistemi belirtileri (aura) ortaya çikar.
Hastaligi öncelikle sinir sistemine baglayan yaklasim, migren nöbetinden
sorumlu birincil etkenin beyinde damar gerginligini denetleyen bir merkez
oldugunu savunur. Bu merkezin dis ve iç uyaranlara verdigi yanitlar, migrenle
ilgili damar degisikliklerine neden olur.
Bu degisiklikler ve atardamar
duvarlarindaki ödem sonucunda migren ortaya çikar. Sinir sistemi ya da
damarlardaki yanitin serotonin, histamin, prostaglandinler, pihtilasma
etkenleri, endorfinler ve monoaminoksidazlar gibi bazi maddelerin serbestlesmesi
sonucunda ortaya çiktigi da öne sürülmüstür.
Migrenin olusum sürecinde kisisel bir yat4inlik ya da egilim ve kalitsal
etkenlere bagli agri esigi düsüldügü de önemlidir. Bu nedenle birçok olguda
migren nöbetini önceden tahmin etmek tümüyle olanaksizdir. Çok çesitli etkenler
nöbeti baslatabilir. Heyecan, bedensel ve/ya da zihinsel yorgunluk, güneste
kalma, kapali ortam, sigara dumani, ani hareket, iklim degisildigi, gürültü,
aliskanliklarda degisiklik ve bazi besinler etken olabilir.
√ Migren Tedavisi
Migrende belirtilere yönelik ve koruyucu olmak üzere iki
çesit tedavi uygulanir. Belirtilere yönelik tedavi aralikli olarak bas agrisi
çeken, nöbet sayisi ayda ikiyi bulmayan, her gün ilaç kullanmak istemeyen ya da
bazi nedenlerle ilaç kullanamayan hastalar için uygundur.
Koruyucu tedavi ise nöbet sayisi ayda ikiyi asan, nöbetlerin sikligi ve
siddeti nedeniyle düzenli ilaç kullanmaya hazir olan hastalara önerilir.
Koruyucu migren tedavisinde kullanilan birçok ilaç vardir.
Uygulamada ilaçlar yalniz etkililigine degil, hastalik tablosuna ve hastanin
biyolojik-davranissal özelliklerine de bagli olarak seçilir. Örnegin flunarizin,
siproheptadin gibi genellikle istah açici, uyku verici ve sismanlatici etkileri
olan ilaçlar istahsiz, zayif ve uykusuzluk çeken hastalara verilir; sisman ve
uyaniklik gerektiren islerde çalisan hastalarda ise kullanilmaz. Propranol kalp
atislari normalden yavas olan hastalara verilmez, ama tansiyonu yüksek ve/ya da
kalp atislari hizli olan hastalarda öncelikle kullanilacak bir ilaçtir.
Hastalarin büyük bölümü daha önce bazi koruyucu ilaçlari kullanmis oldugundan
koruyucu migren tedavisinde uygun ilaçlarin seçilmesi zor olmaz. Önceden
kullanilmis ilaçlarin dikkatle sorgulanmasi, birkaç seçenek arasindan ilaç
seçiminin yapilmasini saglayabilir.
Kronik bir hastaligin tedavisinde bir ilaç uzun süre kullanilinca hastada
bazi yan etkilere yol açabilir. Ilacin tedavi edici degeri yüksek oldugu halde,
hasta yan etkileri nedeniyle tedaviye ara verebilir.
Migrenin belirtilere yönelik tedavisinde kullanilan ilaçlar son 30-40 yilda
fazla degismemistir. Bunlarin baslicalari agri kesiciler, çavdarmahmuzu
türevleri, barbitürat-agri kesici karisimlari ve agri kesici etkisi olan küçük
ve büyük grup uyusturuculardir (narkotik).
Migrene karsi etkileri iyi bilinen aspirin, steroid yapisinda olmayan öbür
iltihap giderici ilaçlar ve asetaminofen en çok kullanilan agri kesicilerdir.
Bunlar genellikle reçeteyle degil, hastalarin kendi kendilerine aldiklari
ilaçlardir. Aspirin bazi hastalarin ara sira gelen bas agrilarini gidermede de
çok etkilidir.
Çavdarmahmuzu türevlerinin migrene iyi geldigi geçen yüzyildan beri
bilinmektedir. Bu konudaki arastirmalarin büyük bir bölümü de bu yüzyilin
baslarinda yapilmistir. Ayda iki defadan fazla bas agrisi nöbeti tutmayan
hastalarda çavdarmahmuzu türevleri çok yararli olabilir.
Bu ilaçlarla tedavi edilen hastalar, ilaç kesildikten sonra \"geri gelen\"
(rebound ) bas agrilari ve kolayca olusan ilaç bagimliligi nedeniyle yakindan
izlenmelidir. Bas agrisi basladiginda agiz ya da dilalti yoluyla 1-2 mg.lik
dozlar önerilir; bu miktar 30-60 dakika sonra yeniden verilebilir ve gerekirse
bir saatlik aralarla yinelenir. Hastaya verilecek en yüksek doz 6 günde mg i,
haftada ise 10-12 mg i geçmemelidir.
20. yüzyilin basinda kullanima giren barbitüratlar da migren tedavisinde
yararlanilan ilaçlardir. Ama özellikle kisa etkili barbitüratlarin aliskanlik
yapma tehlikesi oldukça yüksektir. Çavdarmahmuzu türevleri gibi bu ilaçlarin da
aralikli olarak kullanilmasi yeterlidir. Bir ay içinde 20 den fazla kisa etkili
barbitürat tableti alan bir hastada aliskanlik olustugunu düsünmek gerekir.
Küçük uyusturucular grubuna giren ilaçlarin baslicalari kodein ve
asetaminofendir. Bunlar özellikle hafif agri kesici ya da barbitürat tedavisine
yanit vermeyen ve çavdarmahmuzu türevlerini alamayan hastalarda yararlidirlar.
Bu ilaçlarda da aliskanlik tehlikesi vardir ve ayda 20 tabletten fazla alan
hastalarda bagimlilik gelistigi düsünülmelidir.
Agri kesici etkisi bulunan büyük uyusturucular ise morfin ve türevleridir.
Bunlar da bazen migren ve öbür bas agrilarinin tedavisinde kullanilir.
Ilaç bagimliligi tehlikesinin yukarida sayilan bütün ilaçlar için geçerli
oldugu unutulmamalidir. Aliskanlik gelisen bir hastada ilaç kesildikten sonra
\"geri gelen\" bas agrisi nöbetleri görülebilir. Örnegin, barbitüratlarla tedavi
edilen bir hasta, bas agrisini hafifletmek için düzenli olarak günde birkaç kez
ilaç alabilir. Hasta dikkatle izlendiginde barbitürat yoksunlugu belirtileri
gösterdigi ve bu belirtilerden biri olan bas agrisini gidermek için ilacin
dozunu gittikçe artirdigi görülür.
Ayni süreç çavdarmahmuzu türevleri,
çesitli agri kesiciler ve her iki gruptan uyusturucular için de geçerlidir.
Tedavinin önemli bir yönü de nöbetin ortaya çiktigi kosullarin degerlendirilmesi
ve olabildigince düzeltilmesidir.
Nöbeti baslatan ruhsal gerginlik, heyecan, hafta sonu ya da tatillerin ilk
günlerindeki ani gevsemeler, peynir, çikolata, sarap gibi tiramin ya da
feniletilamin içeren yiyecek ve içecekler, yasam aliskanliklarinda önemli
degisiklikler, açlik, iklim degisildigi ve hormonal etkenler dikkatle
izlenmelidir.
Hastanin daha önceki tedavilere verdigi yanit çok önemlidir. Hastalik öyküsü
alinirken bu konu üzerinde özellikle durulmalidir. Bas agrisini siddetlendiren
menopoz, yüksek tansiyon, boyun ve/ya da agiz-çene bölgelerinde çesitli islev
bozukluklariyla ruhsal ve duygusal bozukluklar da titizlikle
degerlendirilmelidir.